İslam’da Güvenilir Olmak Neden Önemlidir? Ekonomik Bir Perspektif
Bir ekonomist olarak her analizime kaynakların sınırlılığıyla başlarım. İnsan, zamanı, emeği ve sermayesiyle sürekli seçimler yapmak zorundadır. Fakat seçimlerin isabeti, yalnızca bilgiyle değil, güven unsuruyla da doğrudan ilişkilidir. Piyasalar, kurumlar ve toplumlar; güven olmadan işlemez. Bu nedenle İslam’da güvenilir olmak, yalnızca ahlaki bir erdem değil, aynı zamanda ekonomik düzenin temel taşıdır.
Güvenin Ekonomik Temeli: Piyasaların Görünmeyen Sermayesi
Ekonomik sistemlerin işleyişinde “güven” görünmeyen ama en değerli sermayedir. Adam Smith’in “görünmez el” metaforunda olduğu gibi, piyasaları yönlendiren temel güçlerden biri, bireylerin birbirine ve sisteme duyduğu güvendir.
İslam ekonomisi de bu kavramı çok daha derin bir düzlemde ele alır: Güvenilirlik (el-emîn olmak), yalnızca kişisel bir özellik değil, piyasa ahlakının vazgeçilmez şartıdır.
Bir tüccarın tartıda hile yapmaması, bir işverenin emeği tam karşılığında ödemesi veya bir yatırımcının sözünde durması, piyasa istikrarının en temel belirleyicilerindendir. Kur’an’da “Ölçüde ve tartıda adaletli olun” emri, aslında ekonomik güvenin ilahi ifadesidir.
Güvenilir olmayan bir piyasada fiyatlar, değerler ve beklentiler bozulur.
İnsanlar alım-satım yapmaktan çekinir, sermaye dolaşımı yavaşlar, üretim düşer. Dolayısıyla, İslam’da güvenilir olmanın önemi, bir toplumun ekonomik canlılığını sürdürebilmesiyle doğrudan bağlantılıdır.
Bireysel Kararlarda Güven: Ekonomik Ahlakın Kalbi
Ekonomik kararlar, sadece rasyonel değil, aynı zamanda ahlaki temellere dayanır. İslam ahlakında birey, hem kendi çıkarını gözetir hem de toplumun refahını düşünür. Bu dengeyi sağlayan unsurlardan biri de güvenilir olmaktır.
Bir insan güvenilir olduğunda, yaptığı her ekonomik tercih toplumsal faydaya katkı sağlar. Örneğin; borcunu zamanında ödeyen bir kişi, finansal sistemin istikrarını destekler. Çalışanına adil ücret veren bir işveren, gelir dağılımındaki adaletsizliği azaltır.
Bu, İslam ekonomisinin en temel ilkelerinden biri olan adalet (el-adl) ilkesinin bir uzantısıdır.
İslam’da güvenilirlik aynı zamanda emanet bilinci ile de ilişkilidir. Mallar, kaynaklar ve fırsatlar birer emanettir. Bu bilinçle hareket eden birey, ekonomik kazancını sadece kendi çıkarı için değil, toplumsal fayda için de kullanır.
Toplumsal Refah ve Güven Zinciri
Güven, bireyden topluma doğru yayılan bir zincir gibidir. Bir halkada güven zedelenirse, bütün sistem etkilenir.
İslam ekonomisinde güvenilirlik, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir yükümlülüktür. Peygamber Efendimiz’in “Bizi aldatan bizden değildir” hadisi, ekonomik ilişkilerdeki güvenin ne kadar hayati olduğunu açıkça vurgular.
Güvenilir bir toplumda yatırım artar, girişimcilik gelişir, kaynak israfı azalır. İnsanlar birbirine güvenerek işbirliği yapar, üretim verimliliği yükselir.
Buna karşın, güvenin zayıfladığı toplumlarda kayıt dışı ekonomi büyür, vergi adaleti bozulur, gelir eşitsizliği derinleşir.
Ekonomik açıdan bakıldığında, güvenilirlik toplumsal sermayeyi artıran bir faktördür. Yani para, bilgi ve emek ne kadar değerliyse, güven de o kadar değerlidir. Güvenilirlik olmadan refah sürdürülebilir değildir.
İslam Ekonomisinde Güvenin Kurumsallaşması
İslam tarihinde ticari ve finansal ilişkilerde güvenin kurumsallaşması dikkat çekicidir. Vakıflar, zekât kurumları, ahî teşkilatları ve karz-ı hasen uygulamaları, güven temelli ekonomik modellerin örnekleridir.
Ahîlikte, bir esnafın güvenilirliği onun ekonomik itibarıyla eşdeğerdi. Güvenilir olmayan biri ne kadar becerikli olursa olsun, çarşıda yer bulamazdı.
Bu anlayış, modern ekonomilerde “itibar sermayesi” olarak tanımlanan kavramın tarihsel köklerini gösterir.
Günümüz ekonomilerinde de bu ilke geçerliliğini korur: Güvenilir kurumlar yatırım çeker, güvenilir markalar sadık müşteri kazanır, güvenilir devletler istikrarlı büyür.
Geleceğe Bakış: Güven Ekonomisinin İnşası
Küresel ekonomide yaşanan krizlerin çoğu, aslında güven krizleridir. Finansal balonlar, yolsuzluklar, bilgi manipülasyonu — hepsi güvenin zedelenmesinden doğar.
İslam ekonomisi ise bu noktada ahlaki bir çözüm önerir: Güvenilirlik, ekonomik sürdürülebilirliğin ön koşuludur.
Eğer geleceğin ekonomileri, sadece kâr maksimizasyonu değil, güven maksimizasyonunu da hedeflerse, küresel refah daha adil bir şekilde dağılabilir.
Okuyucu için son bir düşünce:
Ekonomik kararlarınızda sadece kazancı değil, güvenin etkisini de hesaba katıyor musunuz? Çünkü her dürüst işlem, sadece sizi değil, toplumun geleceğini de büyütür.
Sonuç: Güven, İslam Ekonomisinin Görünmez Amortismanıdır
İslam’da güvenilir olmak, bir ibadet kadar kutsal, bir yatırım kadar değerlidir. Çünkü güven, hem ahlaki hem de ekonomik bir sermayedir.
Bir toplumun refahı, sadece kaynak bolluğuna değil, o kaynakları nasıl ve kimlerle paylaştığına bağlıdır.
Sonuç olarak; İslam’da güvenilir olmak, refahın, adaletin ve sürdürülebilirliğin ekonomik anahtarıdır.